- göz önünde olmak
- be in the limelight
Turkish-English dictionary. 2013.
Turkish-English dictionary. 2013.
göz önünde — zf. Apaçık, belirgin, aşikâr olarak Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller göz (veya gözünün) önünde olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz (veya gözünün) önünde olmak — 1) sürekli denetimi altında olmak 2) unutmamak, olduğu gibi hatırlamak Hızla açılan kapıdan içeri girişi, hayır girişi değil, atılışı hâlâ gözümün önündedir. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
projektör ışığında olmak — göz önünde bulunmak, ortada olmak Devlet adamları her ülkede projektör ışığında kişiler olarak davranışlarına, sözlerine, görünümlerine dikkat etmek zorundadırlar. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
haritada olmak — (bir şey) göz önünde bulundurulması gerekmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortada — sf., sp. 1) Sonucu belli olmayan (karşılaşma) 2) zf. Topluluk içinde, arasında 3) zf. Görünür yerde, göz önünde Moralinin, inadının, zaman zaman da aşırı ataklığının nedeni ortadadır. H. Taner Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ortada bırakmak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hesaba katmak — dikkate almak, göz önünde bulundurmak Hem benim avukat veya yargıç olmak isteyip istemediğimi de hesaba kattıkları yoktu. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük